İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının kim olacağına yönelik tartışmalar üzerinden Cumhur İttifakı’na yüklendi. Akşener, “Çok merak ediyorlarsa derhal bir seçim kararı alsınlar, biz de hemen açıklayalım.” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, KRT ekranlarında Çiğdem Akdemir’in canlı yayın konuğu oldu.
Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının kim olacağına yönelik tartışmalar üzerinden Cumhur İttifakı’na yüklenen Akşener, “Çok merak ediyorlarsa derhal bir seçim kararı alsınlar, biz de hemen açıklayalım.” dedi.
Hem Cumhurbaşkanlığı seçimini hem de Meclis’teki çoğunluğu mutlaka almaları gerektiğini vurgulayan Akşener, “Var sayalım Allah korusun kazanılamadı, bir sonraki seçimde Sayın Erdoğan’ın yerine geçecek adamı konuşuruz. Bu ülkede sistemin değiştirilmesine dair cümle bir daha kuramayız.” şeklinde konuştu.
6’lı masada HDP’nin de olduğuna yönelik açıklamalar hatırlatılan Akşener, “Habur’da teröristler rahatsız olmasın diye Türk bayrağının çıkarıldığı çadır mahkemelerini yapmış Erdoğan’ın, masanın altında herhangi bir şey arama hakkı, hukuku, haddi yoktur.” ifadelerini kullandı.
Seçim yasası için “Bu kanunun geçiş meselesi bizim aramıza fitne koymaktı” diyen Akşener’in gündeminde Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun “Seçim kanunuyla şartlar değişti. Üçüncü ittifak olabilir” çıkışı ile Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın Cumhurbaşkanı adayı tarifine yönelik açıklaması da vardı.
Akşener’in konuşmasından satırbaşları şöyle:
“(Alp Emeç’in tutuklanması) Şu anda arkadaşlarımız takip ediyor. Ben de bizzat takip ediyorum. Çünkü bu kadar olmaz artık. Şimdi Sayın Erdoğan’ın şöyle bir durumu oluştu. Hem Cumhurbaşkanı aynı zamanda kendisi AK Parti’nin genel başkanı. Her AK Parti grup toplantısında canı istediğini söylüyor. Biz kendisine bir cümle sart ettiğimiz zaman Cumhurbaşkanı şapkası devreye giriyor.
İşte 16 Nisan 2017. O zamanlar partimiz yoktu. Bugünleri anlattık ama maalesef sonuç farklı oldu. 4 senedir bu ucube sistemle beraberiz. Bu ucube sistemin Türkiye’ye yaşattıkları… İşte Alp’in durup dururken, genç bir çocuk. Düşe düşe 20 yaşındaki genç bir gence mi düştünüz? Bu nasıl bir şeydir? Nasıl tutuklu halde tutuyorsunuz? Günahtır.
Böyle bir sistemin içinde hem AK Parti genel başkanı hem de seçilmiş Cumhurbaşkanı. Bütün bunları bir araya koyduğunuzda, ister sivil muhalefet ister bizim gibi siyasi muhalefet, insanlar derdini espri ile bile söyleyemiyor.
Ekonomiden sorumlu bakan insanlar açım dediği zaman, gözleri ışıltılı arkadaşımız gelecek aralık ayına kadar sabredin diyor. Malatya’da eve ekmek götüremiyorum diyen bir vatandaşa nankör denmişti. Herhangi bir konuda ihtiyacı olana, derdini söylemeye kalkışana ya nankör, ya terörist, ya hain… Böyle bir şey olabilir mi? İşte Türk tipi partili Cumhurbaşkanlığı hikayesinin sonu.
(Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı) Kimin ne umduğunu milletimizin ferasetine bırakıyorum. Cumhur İttifakı bizim adayımızı çok merak ediyor.
Esas mesele şu, Cumhur İttifakı’nın adayı eğer Sayın Erdoğan ise Sayın Bahçeli dışında, Erdoğan’ın ağzından böyle bir şey duymadım. “Adayımız Erdoğan’dır” diyen Sayın Bahçeli. Eğer Sayın Erdoğan ise Cumhur İttifakı bu adayı çok merak ediyorlarsa derhal bir seçim kararı alsınlar, hemen biz de açıklayalım. Erdoğan aday ise rakibini tanımış olsun.
Biz o masada Cumhurbaşkanı adayını konuşmadık. Sadece nasıl bir tutum almamı gerektiğini konuştuk. Arkadaşlarımız da bunu paylaştılar. Çıkan isimler açısından bakıldığı zaman, Sayın Yavaş’ın isminin söylenmesinden biz ancak gurur duyarız. Millet İttifakı’nın belediye başkanının popüler olması gurur verici bir durum. Sayın Yavaş, CHP’den seçilmiş bir kişi aynı zamanda İYİ Parti’nin desteklediği bir kişi.
Cumhur İttifakı’na önerim, hemen bir seçim kararı alın ve 13. Cumhurbaşkanı’nın kim olacağını görün.
Boy ölçüsünü almanın yolu sandıktır. Boy ölçüsünü millet sandıkta alır. Yüreğiniz yetiyorsa sandığı getirin. Ondan sonra bu millet kimin boyunu ölçüyormuş, görelim birlikte.
Bu ucube sistemin değiştirilmesi, ortadan kaldırılması, Türkiye’de hukukun üstünlüğünün, adaletin, demokrasinin gerçekleşmesi için bu tek adam sisteminin ortadan kaldırılması için bu seçim ikili bir seçim. Elbet Cumhurbaşkanlığı seçimini almalıyız ama aynı zamanda Meclis’te çoğunluğu da almalıyız.
Cumhurbaşkanlığı makamını alacağız. Bizim oradan hedefimiz sadece Cumhurbaşkanlığını almak değil. Ben ısrarla söylüyorum. Yeni bir Erdoğan seçmeyeceğiz veya o yetkileri şu kadar süre kullanacak birini seçmeyeceğiz. Zaten o yetkiler Türkiye’yi bu hale getirdi. Bizim itirazımız sisteme. Mesele Erdoğan meselesi değil.
Bizim güçlendirilmiş parlamenter demokrasiye geçişimize dair iddia ile yola çıktığımız bir seçim bu. Mutlaka kazanmalıyız, çok çalışmalıyız, bu ciddiyetle bakmalıyız. Var sayalım Allah korusun kazanılamadı, bir sonraki seçimde Sayın Erdoğan’ın yerine geçecek adamı konuşuruz. O sistemin değiştirilmesine dair bir cümle daha kuramayız bu ülkede.
(Mansur Yavaş açıklaması) Kendisi açık açık bilgisi olmadığını söyledi. Ben İYİ Parti genel başkanı olarak bir belediye başkanımızın her şeye yakıştırılmasından gurur duyarım. Cumhur İttifakı’nın arzu ettiği o altılı masada bir fitne çıkmaz. Benimle yaptığı görüşme normaldi. Zaten yarım saatlik bir görüşmeydi. Aynı anda iki partinin genel başkanından da randevu istemişti.
(Liderler Buluşması) Benim endişem şu; Cumhur İttifakı bileşenlerinin, gazetecilerinin, televizyon kanallarının yüzde 90’ı bu ittifakın elinde. Daha doğrusu Sayın Erdoğan’ın elinde. Onlar bir konuyu cıvıtmaya başladıkları zaman muhalif alanın üzerinde etkili olmamaları gerekiyor. Ben burada muhalif gazeteci, muhalif yazar, muhalif aydın kastetmiyorum. Siyasetten bahsediyorum.
Dikkatimizin burada olması gerekiyor. Çünkü magazin hale çevrildiği zaman olmaz. Şu anda bizi yöneten iktidarın en önemli problemi ciddiyetsizlik. Her şey ciddiyetini kaybetti. Ciddiyet çok önemli bir kavramdır, işini yapmak demektir.
Nasıl oturulacağına dair bir mavra başlatıldı. Oradan dalga dalga gelindi. O dönemde televizyona çıkan, 6’lı masadaki beyanat verecek durumda olan her arkadaşa oturma düzeni soruldu. Cumhur İttifakı birleşenleri ayakkabı numarasına kadar her cıvıklığı yaptı. Çok önemli bir işi magazinel hale getirmek; bizlerin dikkatli olması gereken nokta burası.
İçeriğin tartışılması gerekiyor. Bu tür meselelerin yapılmasına engel olamazsak, iş cıvır. Zaten amaçları cıvıtmak. O zaman seçmenimize bunu doğru anlatma imkanı ortadan kalkar.
(Bakan Soylu’nun mutabakat metni iddiası) Sayın Soylu’nun beyanatını bilmiyorum kaçırmışım. Sayın Soylu’nun ciddiyetle uzaktan yakından alakası olmadığı için; tumturaklı laflar ederek, iftira mahiyetinde isnatlarda bulunur. Sonra onu hiç yapmamış gibi kulağının üzerine yatar gider.
İki konu var. Bir, hangi büyükelçilik olduğunu merak ettim. Flu bırakmış. Yalan olduğu oradan belli. İki, Sayın Erdoğan bu bilgileri Sayın Soylu’dan aldıysa bunun üzerine dikilir. İnanamadım.
İlginç olan bir şey daha var. Peker’in iddialarından sonra 10 bin dolar almış bir siyasetçi konuşuldu. O siyasetçiyi savcılığa söyleyeceğini söyledi. Ben bekliyorum, tık yok.
Hazır eli değmişken. Sayın Soylu, Üsküdar Meydanı’nda Temel Bey ve benim Kandil’dekilerle sözleşme imzaladığımızı iddia etti. Bunun savcılığa verilmesi lazım. Temel Bey’in de benim de dokunulmazlığımız yok. Usta bir İçişleri Bakanı’nın böyle bir iddiayı delillendirmesi lazım.
(Cemal Kaşıkçı dosyasının devri) Bütün bu cıvıklıklar Türkiye’nin içeride de dışarıda da itibarını yerle bir etti. Benim de Sayın Erdoğan’a şöyle bir sorum var; Cemal Kaşıkçı davası ne oldu? Bay kriz ne oldu? Bugün grup konuşmasını yeniden izledim sayın Erdoğan. Neler söylemişsiniz. Birleşik Arap Emirlikleri’nin 15 Temmuz’un finansörü olduğunu söylediniz, bugün kankisiniz. Yanıltıldınız mı, yalan mı konuştunuz? Size gene mi yanılttılar ya da bileğinizi mi büktüler?
İkinci suçlu Suudi Arabistan’dı. Yan suçlu İsrail ve Amerika’ydı. İsrail’le de kanki oluyorsunuz. Neden kanki oluyorsunuz demiyorum. Bunları çok ağır ağır söyleyip sonra başınızı öne eğerseniz bunların arkasında ne olduğunu biz sorgularız. Çünkü söyledikleriniz ile yaptıklarınız arasında ciddi bir fark var.
(Karamollaoğlu’nun ittifak açıklaması) Bu kanunun geçiş meselesi bizim aramıza fitne koymaktı. Bir de rasyonel ne olabilir, siyasi partiler kendi aralarında tartışıyorlar. Temel Bey, ‘Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda problem yok, onu destekleyeceğiz ama oy açısından da ittifaktan kopmadan bir birliktelik yapabiliriz.’ diyor. Yani bir siyasi partinin listelerinden hepsinin seçime girmesi anlamını taşıyor. Temel Bey’in söylediği bu. Bu rasyonel bir düşünce tarzı.
Ben Cumhurbaşkanlığı istemediğimi Eylül ayında neden açıkladım? Hem seçmenimiz hem milletimiz hem de 6’lı masadaki arkadaşlarımız ön yargısız dinlesin diye. 24 Haziran 2018’den bir tecrübem var. İttifak içinden birden fazla adayla çıktığınız zaman birbirinizle rekabet ediyorsunuz. Bu doğru değil. Enerjiniz tükeniyor. Bu seçmeni de mutsuzluğa iten bir konu.
Hala aynı noktadayım. Yarına yönelik bir planım yok. “Başbakanlığa talibim” de şu; partimizi birinci parti yapabilirsek zaten başbakanlık hakkımız olur. Dolayısıyla ben ne Sayın Kılıçdaroğlu ile ne de diğer arkadaşlarla pazarlık yapmadım. Bu bizim partimizin önüne koyduğunuz bir hedef.
(Uysal’ın açıklaması) Gültek’in Bey’in neden böyle bir tutum aldığını bilmiyorum. Hatta ben konuşturmuşum diye imalı iddialar oldu. Bunu da çok ayıp buldum. Kuruluşu çok eski olan Demokrat Parti’nin başkanına ne ben, ne de bir başka kişi ‘şöyle konuş kardeşim’ haddini kendinde bulamaz. Bunu neden yaptı, ben bilmiyorum. Her hangi bir görüşmemiz olmadı. İkincisi arkadaşlarımız masada belki soracaklardır. Onun da bir cevabı vardır ama o tweetler üzerinden bir tartışma yaratılınca tekrar neyi kastettiğini anlatan bir tweet de tekrar attı.
(Fuat Oktay’ın masada HDP’nin olduğuna yönelik açıklaması) Masanın altında hiçbir şey yok ama dervişin fikri neyse zikri de o olur. 5-10 maaşlı danışmalara ben cevap vermem. Siyasetçinin muhatabı siyasetçidir. Benim muhatabım bol maaşları dağıtan patronları. Dolayısıyla bu sözleri patronunun sözleri olarak kabul edersek cevap verilir. Yoksa sarayda sefa sürenlerle işim yok. Önce onlar haksız yere aldıkları büyük maaşların hesaplarını versinler. Yazıktır, günahtır.
O masanın altında hiçbir şey yok. Ama Sayın Erdoğan oy uğruna bu ülkede açılım, oy uğruna Habur rezaletleri, oy uğruna Abdullah Öcalan’ın mektubu, kardeşinin TRT’de mülakatını… Bunların hepsi oy uğuruna. Habur’da teröristler rahatsız olmasın diye Türk bayrağının çıkarıldığı çadır mahkemelerini yapmış bir Sayın Erdoğan’ı masanın altında herhangi bir şey arama hakkı, hukuku, haddi yoktur. O masanın altında bir şey olsa çok belli olur. Bizim olduğumuz yerde de o masanın altında başka bir şey olamaz.
Sayın Erdoğan’a sormak istiyorum; muhterem attın tuttun, Kaşıkçı için yarım saat konuşmuşsun ne oldu?”
Hibya Haber Ajansı